Kan nakillerinin tarihi oldukça eski olmasına rağmen, ilk denemelerinde hayvan kanının kullanılması ve sonraki yıllarda yapılan insan kan nakillerinin çoğunun ölümle sonuçlanmasıyla riskli bir işlem olarak görülmekteydi. Ancak Avusturyalı Karl Landsteiner’in çalışmaları sayesinde insanların kan grupları belirlenmiş ve ABO sistemine dayalı bir kan grubu sistemi kurulmuştur.
İnsanlar A, B, O veya AB olmak üzere 4 farklı kan grubundan birine sahiptir. Kan grupları, alyuvar zarındaki glikoproteinlere (antijen = aglutinojen) ve plazmadaki proteinlere (antikor = aglütinin) göre belirlenir. Bir kan naklinde A antijeni ile anti-A, B antijeni ile anti-B bir araya gelmemelidir. Aksi takdirde alyuvarlar birbirine yapışır ve çöker. İnsanda ABO sisteminden başka alyuvar zarında bulunan Rh antijenine göre belirlenen farklı bir kan grubu sistemi de vardır. Bu antijeni taşıyanlar Rh (+), taşımayanlar ise Rh (-) kan grubundandır.
Kanın pıhtılaşması için kesikler ve sıyrıkların tamir edilmesi gerekmektedir. Pıhtılaşma için trombositlerin bağ dokusuna yapışması ve fibrinojenin aktif fibrin haline dönüşmesi gerekmektedir. Damarda oluşan hasarın büyüklüğüne göre trombositler tek başına kan kaybını durdurabileceği gibi fibrin iplikçiklerinin oluşması da gerekebilir. Karaciğerden üretilen protrombinin trombine dönüştürülmesi ve fibrin iplikçiklerinin oluşması için tromboplastin, Ca+2 iyonları, K vitamini ve diğer pıhtılaşma enzimleri gereklidir. Trombin, fibrinojenin fibrin iplikçiklerine dönüştürülmesini katalizler. Kanın damar içinde pıhtılaşmasının önlenmesi ise heparin sayesinde gerçekleşir.
Sonuç olarak, kan grubu uyumu ve pıhtılaşma mekanizması göz önünde bulundurulmadan yapılan kan nakilleri hayati önem taşıyan sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, kan nakilleri titizlikle yapılmalı ve uygun kan grubu seçilmelidir.